Küfredersin

Hasan Dağı

Girişimcilik hiç bitmeyen bir yolculuk gibi.

Engelleri aşarsın, ezilirsin, büyürsün, küçülürsün, tırmanırsın tam tepeye ulaştım derken bir uçuruma geldiğini farkedersin. Küfredersin.

Söylene söylene, yorula yorula o çıktığın yerden inmeye çalışırsın. Başka bir yoldan yeniden dağa çıkmak için. Bazen çıktığın o uçurum-sonlu tepeden geri dönmek, çıkmaktan daha uzun sürer. Fakat eninde sonunda inersin. Küfredersin.

Tüm enerjini toplar, bu sefer daha fazla engeli göze alarak, dağa başka bir patikadan yeniden çıkmaya başlarsın. Günler geceleri, geceler günleri kovalar. Yıllar geçer bazen. Ve gene zirveye yaklaştığını düşündüğün an kar fırtınası başlar. Etraf beyazlar. Yürüyemez olursun. O kar fırtınasıyla birlikte tekrar dağın sakin eteklerine geri dönersin. Küfredersin.

Bazıları bu yolculuklara daha fazla dayanamaz. Vazgeçer. Küfreder.

Bahar gelir. Karlar erir. Yeni patikalar belirir. İçin içine sığmaz. Çoşarsın dağa doğru. Daha doğrusu koşarsın. Koşmak en güzeli. En güzeli koşmak. Yorulursun. Küfredersin.

Gün gelir. Farkedersin. Yolda olmanın güzelliğini.

Küfrettiğine küfredersin.

Yolda olanlara, yoldan çıkmışlara, yola çıkacaklara ithafen.

Fotoğraf: Cüneyt Oğuztüzün / Atlas Dergisi

 

Düşünmeyi Kapatmak

kardanadam7-8 yaşlarımda izlediğim bir filmde devasa bir kardan adam tüm şehri yakıp yıkıyordu. Bir baba ve çocuğu ise kardan adamdan kurtulmak için şehrin en yüksek binasının çatısına çıkmaya çalışıyorlardı. Bunu fark eden kardan adam da binanın en üstüne tırmandı. Filmin en heyecanlı yerinde çocuğun babası bağırarak “Hiç bir şey düşünme. Eğer düşünecek olursan kardan adam bizi öldürecek” diye seslendi. Fakat çocuk düşünmeden durmayı başaramadığı için kardan adam ikisini de bir güzel buzlu midesine indirdi.

İşte tam bu noktada, yeni yeni birbirine entegre olan devrelerimden duman kokuları gelmeye başladı. Beynimde yanan mum ışığında düşünmemenin mümkün olup olmayacağını düşünemeye başladım. İlk paradoks deneyimimi yaşadığımı yıllar sonra farketiysem de beyaz boşluk hayal ederek düşünmemenin mümkün olduğuna kendimi inandırmıştım o yıllarda.

Beyni tamamen kapatmak imkansız olsa da düşünmemeye doğru atılan her adım bizi geçmiş ve gelecekten uzaklaştırıp şimdiyi yaşamaya yöneltecektir. Beynimiz genellikle şimdi de yaşadıklarımızı daha çok otomatiğe bağlarken, biz(benlik) genellikle geçmişimizle ya da geleceğimizle uğraşırız. İşte düşüncesizlik bize şimdinin farkındalığına varmamızı sağlar. Çoşku verir, şaşırtır.

Peki şimdiyi nasıl bilinçli olarak algılarız

  • Nefes alış verişlerimizdeki hava akımının ritmini takip ederek
  • En yakındaki sesten en uzaktaki sese doğru sırasıyla odaklanarak
  • Dokunduğumuz objelerin kıvrımlarını, desenlerini, renklerini, parmaklarımızda bıraktığı çukurun genişliğini ve derinliğini algılamaya çalışarak
  • Bonus: Sağ ayağınızdaki serçe parmağınızı hareket ettirmenin verdiği huzuru en derinlerinizde hissederek 🙂

Konuyu toparlarsak: “Şimdiyi algılamaktır hayatın lezzeti.”

 

Süper Kahıraman

superhero“Düşe kalka büyür insan” denir.
Mental olarak yere çakıldığında gördüğün rüyadan uyanacağını ve sil baştan başlıyacağını düşünürsün.
Düşüşün önlemez bir safhaya geldiğinde, yere çakılmayı düşleyerek düşüşün seyrine dalarsın.
Fakat bazen düşüşün yeni başlangıçlara değil yeni düşmelere neden olur.
O kadar sert ve acılı yere çakılırsın ki, çakıldığın yer çöküp yeni bir uçuruma düşmeye başlarsın.
Katmanlar arası geçişi başarmıssındır artık.
Kendini süper kahıramanlar kategorisinde hissedersin. Senden daha güçlüsü, senden daha dibi boylayanı yoktur artık.

Bilirsinki iyi insan ya da kötü insan tamamen yorumcuya bağlı göreceli bir sınıflandırmadır. Her insan hem biraz iyidir hem biraz kötüdür.
Fakat sen kendini kötüler sınıfına dahil etmeye başlarsın artık. Kötüsündür çünkü. Yoksa neden düşesin!
“İnsanın gerçekten kötü birine dönüştüğü an, artık kötü birine dönüştüğünü kabullendiği andır.” [*]
Allah kabul etsin.
Amin.

[*] İşaretli cümle Alper Canıgüz’ün Cehennem Çiçeği kitabından alıntıdır.

Resim: brucefu

 

Simülasyon

aufklarung_by_mandelbrat-d627ds8Gün içerisinde kaç farklı duygu arasında salınım yaptığımızın istatistiğini tutabilen bir cihaz olsaydı bize neler gösterirdi?

Kahkahalarla güldüğün bir anın hemen ardından endişelerle dolu bir denize balıklama atlarsın. Denizden çıkarken gökyüzünün karamsar havası seni içine çeker. Tam o sırada bulutları delerek yer yüzüne ulaşmayı başarmış güneş ışığını görüp hayatta her zaman bir umut kırıntısı olduğu düşüncesine kapılırsın. Bu salınımlar farklı mekanlarda, farklı zaman dilimlerinde, farklı etkileşim seviyelerinde rasgele döngülerde devam eder. Gün içerisinde hissetiğin duyguların yoğunluğuna ve uzunluğuna göre kendini bir duygu kümesine aitmiş gibi hissedersin.

Günün koşuşturması bitip, kafanı yastığa koyduğun an (Meditasyon anı – Kendinle başbaşa kaldığın an) duygulardan arınmış gerçeklerle yüzleşirsin. Fakat bu gerçeklerin neredeyse hepsi sorulardan oluşur. Nedengiller ve Nasılgiller ile birlikte beyin kıvrımlarında, uyuyana kadar sürecek br yolculuğa çıkarsın. Yolculuk sırasında gördüklerin ve duyduklarındır perdenin ardındaki yalın gerçeği gösteren. Aslında milyarlarca insan kopyasından biri olduğun gerçeğidir bu. Yüzleri, görünüşleri, karakterleri farklı ama özleri aynı bütüne bağlı milyarlarca kopyadan birisindir.

Neden bir kopya kendi iradesi olduğunu düşünür? Neden bir kopya özgür olduğunu düşünür? Neden bir kopya bu yazıyı yazarak kendinin farklı olduğunu düşünür?

İnsan eğer özgür olmadığına, iradesinin olmadığına, farklı olmadığına kendini inandırırsa işte o gün onun kıyameti olur. Beyhudedir tüm çabalar. Lafügüzaftır tüm kelamlar.

Bu düşünceler içerisinde Nick Bostrom‘un önermelerini keşfetmem daha da çıkılamaz bir noktaya götürdü soruları.

Bostrom aşağıdaki üç önermeden en az birinin doğru olduğuğunu söylemektedir.

  1. İnsanlık çok üstün bir teknolojik çağa ulaşmadan yok olacaktır.
  2. Teknolojik olarak üst düzeylere ulaşan medeniyetlerin hiçbiri bizim evrimsel tarihimizi simüle etmekle ilgilenmeyecektir.
  3. Kesinlikle neredeyse bir bilgisayar simülasyonunda yaşıyoruz.

Bilgisayar ortamında oluşturulacak program evreninde, benim belirleyeceğim fiziksel kurallarda yaşayan kod parçacıkları yazmak uzun süredir beynimin bir köşesini kemiriyor. (Hayal etmek bedava). Teknoloji bu hızla ilerlerse çok yakın zamanda bireysilerin yaşadığı simüle edilmiş evrenler yaratabilecek kapasiteye geleceğiz (Bu konunun detaylarını başka bir yazıya saklıyorum). O gün geldiğinde herkesin aklında tek bir soru olacak: “Hepimiz bir simülasyon içinde yaşayan kopyalar mıyız?”

Fakat o gün gelmeden de bu sorunun cevabını bulmaya hevesli bilim adamlarımız var. Washington Üniversitesi araştırmacıları bir simülasyon içinde yaşayıp yaşamadığımızı test edebileceklerini düşünüyorlar: “Do we live in a computer simulation?

Yarın uyandığımda ne mi olacak? Güneşli bir günü tüm algılarımla hissedebildiğim için şükredip olağan yaşama geri döneceğim.

– Kaçınılmaz Son –

Görsel: Aufklarung

 

Kaçış

Park at Pearl Ridge - John CiccarelliKaçmak, her şeyi arkada bırakmak, sıfırdan başlamak hep çekici gelmiştir insana. Bunaldığımızda aklımızda bin bir türlü kaçış planları yaparız. Bu plan bazen yurtdışına kaçmak, bazen işi gücü bırakıp sahil kasabasına yerleşmek, bazense tek başına kalmayı arzulamaktır.

İçinde yaşadığımız döngünün dışı için korku ve hayranlık duyarız. Bu gitgeller kaçış hayalini daha da çekici hale getirir.

Peki kaçımız bunu başarabildik? Başarmaktan kastım kısa süreli bir kaçış değil, her şeyi olduğu gibi o anda terketip başka diyarlara yelken açmak.

Kaçmak, dönmemek üzere yola çıkmaktır. Kaçma eylemini gerçekleştirenlerin yürüdüğü yol tek yönlüdür. Durmadan yürürler taki bir sonraki kaçış planını yapacakları duraklarına kadar. Onlar gerçek kaçıklardır. Durmak yakışmaz onlara.

Fakat biz duranlar, bilirizki zaman geçtikçe daha çok saplanırız içinde bulunduğumuz tasarlanmış dünyaya. Gerçek anlamda bile yürüyemez hale geliyoruz. Hepimiz bir olmuş kendi algılarımızla oynuyoruz. Birbirimizi günbegün daha sıkı zincirliyoruz, insan yığını bataklığımıza.

İçimizden kaçmayı başaranları ise damgalamaktan büyük zevk alıyoruz. İnsan yığınlarına göre bazen o kaçık deli oluyor, bazense kaybeden.

Kaybetmeyi başaranlardır, dünyanın en özgür insanları.

Tüm kaybedenler ve deliler için:

Fotoğraf: John Ciccarelli